grafiST©        









ProgramCity | Program | Teknoloji | Mizah | Oyun | WebMaster | PhotoShop | Tr.Gg | Mp3

MY

Ben
* Bisiklet kullana kullana en sonunda bisiklet gibi oldum. Durmamam lazım artık. Durursam düşerim. O noktaya geldim. Vallahi o noktaya geldim.
* Geçenlerde dolabı bir açtım ki, yedi kilo armut ile karşılaştım. Özlem’im almış. Fakat yanlış anlaşılma olmasın, klasik anlamda yedi kilo armut almamış, bir armut almış, yedi kilo çekiyo. Yemin ediyorum, armutun bıyığı vardı ya, kaşı gözü, ağzı dili vardı. Öyle bi armut yani. İnsan suretinde. Öyle bi armut olmaz çünkü. Yedi kilo armut olmaz. Olmamalı. İnsanlık yok böyle bi armutun kendisinde, bizatihi şahsında. O kadar sinirliyim. Şimdi yedi kilo armut olunca da yemek gerekiyo. Yemedi demesinler çünkü, yedi desinler diye. Evet saçmalıyorum, ve saçmalamaya biraz daha devam etmek istiyorum. Yedi kilo armutu yemeye “yemedi” demesinler diye. Sinler diye. Allah’ım sinler diye. Yedi kilo armut yediğime inanamıyorum. Bir inat uğruna, gittim geldim bir dilim kestim yedim, gittim geldim bir dilim kestim yedim, sabahtan başladım gecesine yedi kilo armutu yedim nihayetinde. Yüzümde hep kırmızı kırmızı lekeler çıktı. Sol tarafıma hafif bi uyuşma geldi ama yedim. Yine yerim. Yine aynısı olsa yine aynı mücadeleyi verir, yine yerim. Yerim. Yaparım ben bunu. Sinirden gözlerim dola dola yerim.
* Devrim Arabaları o kadar güzel bir film ki. Kim inanç denilen şeyi anlatırsa, ben onun önünde saygıyla eğilirim. Üstelik de bu kadar güzel anlatırsa. Bi ara bi iki damla da bıraktım gözümden, bu da itirafımdır.
* Yavrusunu hayın leoparın ağzından alan geyik, bence dünyanın en cesur yaratığı. Gördüm çünkü. Hayın leoparın gücü yetmemiş, hayın, terbiyesiz, erişkin geyiğe erek olamamış, yavruyu kapıyo, yavruyu ben de kaparım, ondan sonra da yemeye kalkıyo bi de, hiç kendini sorgulamadan, en ufak bi kişiliğinden, halindan tavrından enn ufak bir rahatsızlık duymadan. Eşşoğlueşşek. Tamam, benim hayvanlar dünyasında her hayvana saygım vardır. Ama bence leopar, şirazesinden çıktı. Ne demek ya, annesinin önünde yavrusunu yemeye kalkmak ne demek. Hadi yaptın bi terbiyesizlik, kaptın yavruyu, git uzakta ye. Annesinin önünde öyle kinaye yapar gibi yavrusunu yemeye kalkmak ne demek ya. Senin yavrun yok mu. Ama anne geyik çok delikanlı çıktı, geldi boynuzuyla leoparı aldı ağaca attı, senin yerin orasıdır diye. Aldı henüz yeni ısırılmış yavrusunu, gitti öyle ilerde bi yerde yalaya yalaya iyileştirdi yavrusunu. Hayın leopar da öyle ağaçtan bakakaldı hep. Böyle de bir belgesel izliyorum. Rahmetli annanem gibi oldum. O da filmleri böyle izlerdi. Gidişat pek iyi değil bende. Bu arada gidişat da son derece gıcık bi laftır ha.
* İzmir’de iki gün önce iki gün evinde kaldığım arkadaşlarım, şimdi ben burdan isim ve sebep verip kimseyi de efendim, zaten yer yok yazmaya, arkadaşlarım, ben banyo yapmaya girerken, bana bir banyo havlusu verip, baş havlusu kalmamış Alpay maalesef dediler. Ben de siz hiç dert etmeyin, ben bu havluyla hem başımı kurularım, hem kıçımı kurularım, çünkü benim başım kıçım hiç ayrı oynamaz dedim. Nedense bu pek de parlak olmayan şakaya o anda çok güldük. Demek ki o anda çok gülesimiz varmış.
* Gece yağmurda yürüyüşe çıkan salyangozda bir asi’lik var.
* Filmlerde, böyle bişey oluyo da mutfağı batırıyolar ya, sanki o anda benim mutfağım batmış gibi hissediyorum, ince ince rahatsız oluyorum. Hüzünleniyim diyorum hüzünlenmiyorum ama.
* Özlem’im benden, günlerden bir gün, şimdi ismi lazım değil, filmciden bir film almamı istedi. Dividi. Dedim ben o filmi izledim, çok tırt. Olur mu ya dedi, o filmde fenomenolojik indirgeme varmış. Off yaa. Ben tırt diyorum, fenomenolojik indirgeme diyor. Hayatımda ilk kez duyduğum bir şeyi söylüyor. Ezberleyene kadar canım çıktı zaten. Ne biliyim, benim gözümde bir film, ya tırttır, ya değildir. Fenomenolojikler, indirgemeler, felsefi terimler hep böyle havalarda uçuşuyor. Benim basit dünyam hırpalanıyor. Öyle üzülüyorum, öyle üzülüyorum ki, hep için için ağlıyorum.
* Artık çok uçağa binmeye başladığımdan, iş, uçakla ilgili bi iki latife etmeden geçemeyeceğim. Az binseydim latifesiz geçerdim. Çok bindiğim için latifeli geçiyorum. Şimdi havaaalanında salonda, böyle zır zır zırlayan çocuklar denk geliyo hep bana. Allah’ım diyorum, lütfen bu çocuklar benim bindiğim uçağa binmesinler. Başka uçağa binsinler, başka yerlere gitsinler diyorum. Başka uçaktan geçtim, tam yanıma oturuyorlar, yolculuk boyunca da kulağımın dibinde ağlıyolar. Bu yetmezmiş gibi, zaten bu uçak, bildiğin halk otobüsü gibi bişey, koltukların arası çok dar, benim hep dizim tutuluyo, bu yetmezmiş gibi, önümdeki öküz, koltuğunu ağzıma kadar yatırıyo. Ben dikkat ediyorum, koca uçakta koltuğunu başka yatıran da yok ha. Ulan zaten 40 dakikalık yolculuk, o koltuğunu yatırmasan ölür müsün şerefsiz. Tiynetsiz. Nasıl insanlar bunlar ya. Ben bahtsızım anam ben bahtsızım. Otobüs yolculuklarında oluyodu da, uçakta da olmasındı ama bunlar be. Demek ki ben yarın bir gün uzaya da gitsem, rokette önümdeki şahıs da aynısını yapacak, koltuğunu ağzıma kadar yatıracak. Uzaydan dünyaya bakıp Beatles dinlemek gibi bir hayalim var da.
* Sevgilerimle.
 
Programcity 32 ziyaretçi (34 klik) Bügün Buradaydı
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol